Bir zamanlar fikirle, kitapla, kelimeyle büyüyen insanlar nereye gitti?
Toplumun entelektüel damarları neden sessizliğe büründü?
Dünya yapay zekâ çağında ilerlerken, biz hâlâ cehaletle savaş veriyoruz.
Mürekkep yalayanlara ne oldu?
Ne ara toplum okumayı, yazmayı bıraktı?
Ne ara insanlar cahilleri örnek almaya başladı?
Ne zaman kültürlü, entelektüel, okur yazar insanlar kenara çekildi de meydan cehalete kaldı?
Sorular çok, cevaplar az.
Peki bilgi birikimi ve entelektüel derinliği olan insanlar neden bu alanı tamamen boşalttı?
STK’lardan, yerel yönetimlerden, kültürel hayatın damarlarından ellerini neden çektiler?
Onlar geri çekildikçe, o boşluğu ilkokul mezunu – hatta bazen ilkokulu bile bitirmemiş – ama “rahat kafalı” insanlar doldurmadı mı?
Dünya teknolojide, bilimde, yapay zekâda sınırları zorlarken;
bir yanımız hâlâ cehaletle boğuşuyor. Dünyanın yarısı aydınlık, yarısı karanlık.
Okuryazar, donanımlı insanlar geçim sıkıntısıyla boğuşurken,
okumamış, eğitimsiz insanlar büyük şirketlerin başında, siyasetin ve STK’ların zirvesinde oturabiliyor.
Yanlarında ise üniversite mezunlarını, hatta profesörleri çalıştırıyorlar.
Bu tezat, bu tuhaf tablo nasıl açıklanabilir?
Artık çanlar çalıyor — hem de tehlikeli biçimde.
Dünyanın yarısı kötü bir yöne doğru evriliyor.
Ve dünyanın yarısında aynı manzara var.
Toplum kitap okumuyor.
Okul ikinci planda.
Diplomalar adeta bakkaldan alınır gibi kolayca elde ediliyor.
Devletlerin eğitimi ve sağlığı özelleştirmesi, beraberinde büyük bir toplumsal erozyonu getirdi.
Bu gidişle, dünya düşünsel bir çöle dönüşebilir.
Gelişmiş ülkeler bilimle, yapay zekâyla geleceği inşa ederken,
bazı toplumlar hâlâ eğitimi düşman bellemiş durumda.
Cehalet sevdası hiç bitmiyor.
Ve bu durum — silah, ilaç, sigara ve medya devlerinin — iştahını kabartıyor.
Küresel kapitalizm, cehaletin yaşadığı bu bataklığın kurumasını istemiyor.
Bir zamanlar cetvelle sınır çizen “üst akıl”, o sınırların içine cahilliğin tohumlarını ekti.
Bugün o tohumlar, acı meyvelerini vermeye devam ediyor.








