Çocuktum; köydeki kuşları ürküten, gökyüzünü saran bulutları kızartan, gizlice ağlıyorcasına çiseleyen yağmur damlalarıyla ıslanarak sığındığım duvarın dibinde, kulağıma gelen bir fısıltı misali sesle, kalbimin de olduğu sol yanımda bir acı duyuyorum, lastik çizmemi dolduran sıcak kanın eşliğinde.
Düşmemek için tutunduğum yanımdaki annemin de, aynı acıyla bana bakıp panik içinde beni kucaklarken, az önce sarı bir taksiye bindirilmiş ve gözümün önünden gelip geçen iki tabutun içindekilerin kim olduğunu soruyordum artarda patlayan yeni silah sesleriyle…
Bir tarafta ağıtlar diğer tarafta silah sesleri, gürültüden ürken kuşların korkuyla kanat çırpıp havalanmaları ve havlayan köpek seslerinden annemin ağladığını da anlıyordum; yağmur damlalarından daha sıcak olan gözyaşlarımın yüzüme damlamasıyla.
Çocuktum neler yaşandığını anlamıyordum annemin ağıtlar içinde beni attığı evde ayrı bir panik ve koşuşturma başlıyordu. Yol, köprü, tünel yetmedi ambulans, otoban yoktu denildiği zamanda ve davul çaldığında oynayan Belli ve Sosık isimli atlarımız üç dakikada bir yapılan TOGG arabasından daha havalı kızaklara koşarken benim kanayan sol yanıma yastıklar bastırılıyordu.
Karlı bir günde adeta şahlanan atlarımız Belli ve Sosık’ın sallandıkça çan sesinden daha güzel zil sesleri acımı unutturarak yol alıyorlardı şehre, yani iki amcamın yedikleri kurşunlar sonucu hayata göz yumup konuldukları tabutlarla taksiye bindirilip gönderildikleri köyden Ardahan’daki hastaneye yol alıyorduk.
Vurulmuştum kalbimin olduğu sol yanım acıyordu ama nedense ağlayamıyordum sonra da dayım olduğunu öğrendiğim sağlıkçı İso beni bir baba şefkati ile kucaklarken şaşkın bir halde gözlerine bakıyordum temiz giyimli ilk kez gördüğüm kravatlı bu adam kimdi, beni nereye götürüyordu diye bön bön çocukça kendisine bakıp yakınım olduğunu hissedercesine küçük elimle büyük elini tutuyordum.
Evet bir süre önce hayata göz yuman hemşire Macide ablayı da orada tanıdığım İso dayı ile tanışmamız ve sıcak bir diyalog kurmamız köyümde yaşanan ve ikisi amcam olmak üzere dört kişinin öldüğü kan davasında yediğim kurşunla tanışıyordum. Buluğ çağını aşıp gençliğimde olgun çağımda hayata göz yumana kadar bir akrabalıktan ziyade arkadaştan öte bir dostluğum oluşmuştu İso dayımla.
Gerçi memleketim Ardahan’a atanan her memurun ilk gördüğü ve gidene kadar dost olduğu güler yüzlü ders veren bol fıkralı İso dayımın olmayışının birinci yıl dönümü. Onca acının, kaybın ve gidişlerin hüznü ile bugün yanımda olmayanları arayan, yaşaran gözlerin aradığı akraba, eş dost, aşk ve sırdaşın hüznü ile aradığımız ve andığımız değerlerden biri olan ve memleketim Ardahan’ın simge isimlerinden olan İso dayım, İsmail Sural abim, arkadaşım, yoldaşım, sırdaşımda yok yanımda, bu yazıyı yazdığım sırada onun da aralarında olduğunu hatırlatan onca sevenin yattığı mezarlığın yanından geçerken okunan ezan sesi ile ruhun şad olsun İso dayım. Özledim seni..