Gece, Suriye'de yaşanan çatışmalar esnasında çekildiği iddia edilen bir videoyu izlerken hafızalara yazılanların neden bir ömür boyu silinemediği ve yeri geldiğinde gerekli cevap verildiğinde koparılan kızılca kıyametin hiçte samimi karşılanmadığı gibi timsah gözyaşlarının akıtıldığı bu dünyanın etme bulma dünyası olduğunu bir kez daha anlarken aynı gece gelen telefonla karanlığın, karartmanın da ne kadar zor olduğunu ve adaletin bu mu dünya diyerek yaşananları unutmak için gece yarısı uyanıp, gazetemi yaparım demeden uyumaya çekiliyorum.
Ve twitter X'ta gördüğüm o korkunç, kin, nefreti tetikleyen görüntünün arka perdesinde yaşananları daha iyi anlamak için bu kez Ardahan TV isimli kanalımızın da olduğu youTubyi açıyor, başımı koyduğum yastıkta İsrail'de, Gazze'de yaşananları değil, ülkemi, beni insanımı daha çok yakından ilgilendiren Suriye'de gelişmeleri anlatan bir videoyu izlemeden, kapattığım gözlerime uyu derken kulaklarımla dinlemeye çalışıyor, memleketim Ardahan'dan gelen telefonla yakın birinin evine yönelik yapılan elektrik kesintisiyle Suriye'de olduğu gibi Gazze'de yapılan karartmayı düşünerek uykuya dalıyorum.
Ve sabah uyanır uyanmaz her günkü gibi yaptığım ilk işim olan sabah haberlerini izlemek için önce resmi haberleri dinlediğim TRT'ye göz atıp, sonra muhalif olarak bilinen kanaları tıklıyor, TRT, A Haber ve Havuzun vermediği söylenen haberleri de dinlerken bir taraftan giyinip, toparlanarak, zaten dolmuş ,taşmış ve yeni yaşananları almaktan bir hayli zorlanan hafızamıza yeni şeyler, neler yazacağımı bilmediğim yeni bir güne hazırlanıyorum.
TRT'nin, A Haberin diğer tv ve gazetelerin olduğu havuzda verilmeyen haberleri vermekle övünen tv, haber kanallarından dün gece hafızama yazılan görüntülerle ilgili haberleri verecekler diye beklemeden muhalifim diye diğer yakanında havuz medya ve gazetelerde farklı olmadığını bilen bir gazeteci olarak gerek TRT'nin başını çektiği havuz da gerekse muhalifim deyip, MHP'nin milliyetçiliğinden öte hatta daha faşist ulusalcı kafaya sahip kanallarda verilen haberleri kendimce değerlendirip, dinlerken yakından takip ettiği ve gazetelerimizin de sıkça ekranlarına yansıyan Halk TV'de karşıma biri çıkıyor.
Havuz'a düşmeden önce muhabirliğini yaptığım Akşam Gazetesinde Genel yayın Yönetmenim olan İsmail Küçükakya'nın sunduğu Yeni Bir Sabah'a konuk olan ve adının Ömer Önhon olduğunu öğrendiğim kişinin İsrail, Gazze ve Suriye'de yaşananlarla ilgili görüşlerini dinlerken bunun kim olduğunu ve ne iş yaptığını merak edip, araştırdığımda bu kez karşımdakinin Erdoğan'ı haklı çıkaran bir monşerin konuştuğunu anlıyordum.
Çünkü merak edip araştırdığım ve ilginç soy ismin ne anlama geldiğini de merak edip ,kim olduğuna baktığım Ömer Önhon'un Türk büyükelçi, bürokrat, Babası, emekli büyükelçi Candemir Önhon, dedesi ise asker ve milletvekili ayrıca at yarışçılarının yakından takip ettiği jokey kulübüne üye biri olduğunu öğreniyordum.
Ve bu adamın Küçükkaya'ya söylediklerini yeniden düşünürken bu ülkede bugün yaşananların dün bunların idare ettiği ülkenin yaşadığı sorunlar olduğunu anlayıp, hafızalara yazılan, yapılanların er geç gelip, bunların olduğu gibi hepimizin karşısına çıkıp, rahatsız ettiğini de daha iyi anlıyordum. Çünkü hem nalına, hem mıhına vuran bu isim yani eski büyükelçi Ömer Önhon'un söylediklerinin bu ülkenin hafızalara yazılan kara sayfalar olduğunu bir kez daha görürken bu şahsın doğum yerinin de Paris olduğunu görüp, Suriye'de, Ortadoğu'da ve Afrika'da zulüm eden Fransa kültürüyle yetişmiş biri olduğunu da anlayarak bunlardan ancak bu kadar olur diyerek Bahçeli'den sonra Hamas ekolü siyaset izleyen HÜDAPAR'ı, ardından da Akşener'i de ardına alan Erdoğan'ın neden yıllardır iktidar olduğunu ve Kürtler başta olmak üzere milyonların neden hala oy verdiğini bir kez daha anlıyordum.
Ve zaten dolmuş, bu doluluktan bir hayli gerilmiş olan hafızamı yenilemek, nefes almak için kendimi dışarı atıp, cezaevinden çıkan meslektaşım Yanardağ'ı ziyarete giderken yol boyu bugün olanların dün doldurduğu hafızalarda lalan onca zulümler ve bugün bu zulümleri görmeyen, görmek istemeyenler yüzünden olduğuna bir kez daha karar verip, 'bugün yaşananları dün sizler bu millete yaşattınız. Bu nedenle sizde bizim kadar bunca zulmü hak ediyorsunuz, Allah'ınızda bulun' diyerek teselli arıyordum.