Amerika ve verilen dersleri yapmadan, İsveç'i Nato'ya kabul etmek şartıyla kapısını bir kez daha çaldığımız ama AHİM kararları başta olmak üzere altına imza attığımız anlaşmalarına uymadığımız AB ülkeleriyle ile yaşanan sıkıntının erou ve doların ateşini iyiden iyiye alevlendirdiği günümüzde ele aldığımız onca yazımın ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha anlıyorum..
Ülkemiz ve bakanlarına yönelik görünmeyen, saklanan, yaptırımlarla bir kez daha ortaya çıkarken bana göre çok ama çok gereksiz olan bunca gerginliğin altında yatanın sadece Feto’nun karşılığında gözaltına alınıp, tutuklanan daha sonra ev hapsine alınan ve bu yaşananlar ardından serbest bırakılan Amerikalı rahibin, Alman vatandaşı gazetecinin yada Zarrap gibi para karşılığında dense de itirafcılığı kabul etmesi yüzünden serbest kalan Digorlu hemşehrim Sezgin Baran Korkmaz'ın ya da Halk Bank eski müdürü olduğu sanılmasın.
Çünkü, silah ihtiyacı başta olmak üzere birçok konuda müttefik olduğumuz Amerika’nın proje ortağı olan Türkiye’nin F-35 uçaklarını da vermediğini, F-16'lar için ipe un serildiği ve buna benzer bir çok sorunun havuz medya tarafından unutturulduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
Ve bu Okyanus ötesi sıkıntının aslı olan Rusya’dan alınıp, adeta hurdaya çekilen S-400’ler ile ABD’nin Ortadoğu'daki yaramaz çocuğu İsrail ile olan kötü ilişkiler olduğu da unutulmamalıdır.
Tabi ABD’nin İsrail’in tehlike gördüğü ve Atom bombası yapma yolunda bir hayli yol alan İran’a yönelik bakışını da ve mevcut iktidarın ABD’nin ambargo ile tehdit ettiği İran, Afrika ve Ortadoğu'da paralı askerlerle cirit atan Rusya ve ABD'nin en güçlü ekonomik rakibi Çin ile yakın temas içinde olunmaya çalışmasını da notlarımız arasına almak gerekir.
Kısacası geleceğin ekonomi devi olacağı ileri sürülen ve bu yolda hızla yol alan Çin’i bile parasıyla dize getirmek için art arda yeni kararlar alan Amerika’nın ve AB ortaklarının para için müttefik falan tanımadığı ve en önemlisi kendisine kafa tutanla çeşitli şekillerde uğraştığını da bilmek ve arayı daha çok açmamak için buna göre önlem almak gerekir.
Aynı Amerika’nın daha önceki 12 Eylül Cuntacılarında verdiği destek gibi en son 'Katie's dedikten sonra el uzattırılan Sisili Mısır’da açıkça Darbeci destekçisi olduğunu ortaya koyduğunu da unutmamamız gerektiğni ülkemize karşı art arda alınan kararların aynı günlerinde ABD’nin Avrupa Sorumlusu Ordu Komutanının Türkiye’ye gelip, başta hala, ‘Ardahanlı mı, Bayburtlu mu?’ diye tartışılan eski Genelkurmay Başkanı, yeni Savunma Bakanı ‘hayırlı olsun’ ziyareti adı altında askeri yetkililerle görüşmesinin de göz ardı edilmemesi gerekir.
Ve bu oynanan oyunun ‘Ver Papazı, Al Kızı’ oyununun ötesinde karanlık bir oyun ve hesaplar içinde olduğu da iyi bilinmeli ve ona göre önemler alarak, adımlar atılmalıdır.
Yani ABD ile ilişkilerimizi düzeltmek için istenen bedellerin ağır olduğunu ama bu ağırlığın öyle yandaş, havuz medyası ve basını aracılığı ile bağırıp, çağırıp, kafa tutarak değil, ülkeler arasında ortaya konulan diplomatik ilişkilerle ancak olabileceğini de bilmek gerekir.
Eruolarla, Dolarla ya da ambargo ve diğer adice baskılara boyun eğmeden diplomatik adımları boyun eğme olarak değil olumlu yönde yeniden atılacak adımlar ile ‘kazan kazan’ şeklinde bir ilişkiye gitmenin en güzel ve doğal yol olduğunu topluma da anlatarak hareket etmek ülkemizin olduğu gibi mevcut iktidarında kazancı olacaktır.
‘Kahrolsun Amerika, Katil İsrail, Sisi’ sloganları ile bu işlerin olmayacağını anlamak, 'al doları ver boğazı' diyen Araplarla bu işin olmayacağını artık kabullenmek gerek..
Ve en güzel yolun diplomatik yollar ve altına imzalar atılan kurallara uymanın asıl çözüm olarak görülmesi ve teslim edilen papaz başta olmak üzere ülkedeki hukuku, adaleti de gözden geçirip, demokraisyi unutmadan hareket etmemizin mecburiyetinde olduğumuzu görmeli, bugünlerde yaşanan sorunları millet olarak omuzlayıp, 'bunu da aşarız..' diyerek yeni bir yol haritası ile ABD’nin yanı sıra diğer aramızın açıldığı ülkeleri yeniden yanımıza almak en mantıklısı ve doğrusudur.
**İdamı Düşünmeden..
ABD ile olan ilişkilerin bozulmasının altında yatan diğer bir önemli konuda mevcut iktidarın yaşanan her olaya karşı demokrasinin olmazsa olmazlarını unutup, önlem adı altında demokrasinin, hak ve adaletin ret ettiği yönetim anlayışına yönelmesidir.
Bunun en açık örneği de ikide bir gündeme getirilen idam konusudur.
Her olaya bağırıp, çağırıp, idamı gündeme getirmekle bir yere varılamayacağını da anlaması gereken Erdoğan ve iktidarın idamı değil, ilk yıllarında ki gibi ekonominin olduğu, insan haklarının önünü açan adımları atmayı düşünmesi ve iç barışa katkı sunacak, enflasyonun ateşini düşürecek, Ermenistan ile kapıları açan kararları acilen alması gerekir.