Yıllar öncesi adına koşturduğum Ardahan yolunda geçirmiş olduğum ağır bir kaza sonucu 3 ay gibi bir zaman ayrı kaldığım ve yeniden sahasına döndüğüm İstanbul'daki 3.günümde kiralıkta olsa yeniden sürmeye başladığım araca ve radyosu olmak üzere gerekli cihazlarına alışmaya çalışırken, havuz medyasının baş aktörü A Haber isimli mevcut hükumetin havuzu olduğu söylenen baş propaganda kanalı olan radyo kanalına takıldığımı bilmeden haber dinliyordum..
Ve Ak Parti Genel başkanlığının yanı sıra Anayasa ve yasaları es geçtiğinden bu yana Başkan demediğim AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ezan sesi gelene kadar devam eden ve ezan'ın okunduğu için sözlerini kesmek zorunda kalana kadar dinlediğim Sivas Mitingine takılıyordum.
Gerçi 23 yıldan bugüne kadar yarım saat, bilemediniz bir saat aralıklarla ya Erdoğan'ın ya da seçim öncesi bir hayli gerildiğini gördüğümüz başkanın başında olduğu partinin ilgilileri veya emrindekilerinin basın toplantılarını, miting konuşmalarını anında yayınlarını kesip veren devlet yani onu oluşturan halkın vergileriyle ayakta kalan TRT dahil onca kanalın yani mevcut tv ve radyo kanallarının hemen hepsinin A Haber'den aşağı kalmadığını da biliyorum ya neyse..
Biz konuyu bölmeden o dönem yani 5 yıl önceki yerel seçimler öncesi Sivas'ta düzenlediği Miting alanından gelen sesler üzerine 'Biz KİT’lere falan kadrolarını verdik, bizden bir şey beklemeyin. Her şeyi verdik. Şu toplantıyı da provoke etmeyin.' diyerek kendisinden istekte bulunan Sivaslılara fırça atan Erdoğan'ın Sivas Mitingine ve orada söylediği, 'Bizler Cudi'de, Tendürek'te mücadeleyi verirken, sizin söylediklerinize bakın. Ne diyorlar domates, ne diyorlar patlıcan. Ne diyorlar sivri biber. Yahu düşünün be bir merminin fiyatı nedir düşünün..' diye tartışılmaya başlanan sözlerine devam ediyordu.
Yani Erdoğan açıkça olmasa da üstü kapalı olarak adına, 'Barış Süreci' denen olumlu gelişmenin dondurulup, buzdolabına kaldırılana kadar geçen o süreçte şahlanan ekonominin kaynaklarının kurşuna ve silaha gittiğini ima ediyordu..
Ve; 'Bitti, bitiriyoruz' denilmesine karşın o yakada ve kurşun harcama yöntemi ile bir türlü bitmeyen soruna dikkat çekip, diğer bir adı 'Kürt Sorunu' olan sorunun yarattığı sıkıntıyı unutanlara domates, patlıcan derdine düşenlere kızıyordu..
Haklı ama haksız da olan Erdoğan'ın bu iması ve sitemine baktığımız anda komşu Yunanistan'ın sorunlu olduğu bir halkla, bir ülkeyle iyi ilişkiler içine girip, komşu Makedonya'nın İsveç gibi Nato'ya girmesine o zamanda karşı koyduğu vetoyu kaldırdığı ve meclisinde yapılan oylama ile Makedonya'yı ve komşuyla, hemen hemen aynı halk olan milletle yaşanan sorunun barışçıl yollarla ancak çözülebileceğini anlatan adımı attığını öğreniyorduk.
Çünkü Yunanistan'ın Makedonya'ın ismi yüzünden tanımadığı ve önüne bir çok engeller çıkardığını da hatırlıyorduk..
İlk bakışta basit ve sembolik bir isim meselesinden ibaret gibi görünen bu tanımama kararı, çok daha köklü ve tarihi bir anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Bir başka ifadeyle Makedonya ile Yunanistan arasındaki isim sorunu, aslında, buz dağının su üstünde kalan küçük bir bölümü. İki ülke arasındaki asıl mesele; Makedonya’nın ismi, anayasası, bayrağı veya parasındaki simgelerden ziyade, Makedon ulusunun varlığıdır. Buz dağının su altında kalan büyük kısmını oluşturan bu meselenin kökeni ise, milattan önce dördüncü yüzyıla kadar uzanıyor.
Yunanistan yönetimine göre, “Slav kavimleri Balkan yarımadasına altıncı ve yedinci yüzyıllarda geldiklerine göre, bugünkü Makedonlar, eski Makedonlardan gelmiyorlar. Bu sebeple, “bugünkü Makedonların, Makedon ve Makedonya isimlendirmelerini kullanma hakları yok.” Yine Yunanlılara göre; “Üç bin yıldan beri Yunanistan’ın bir parçası olan Makedonya’nın, Büyük İskender’e kadar uzanan bir Helen geçmişi bulunuyor.
Antik Çağdaki Makedonlar, Yunanca konuşan ve Yunan kültürüne sahip Kuzey Yunanistan halkıdır.” Buna karşılık Makedonlar da, “milattan önce 700 ve 800’lü yıllarda Ege Makedonya’sında ortaya çıkan Makedonlar, Yunanca konuşmadıkları gibi, Yunan kültürünün de bir parçası değildir.”
Ayrıca Üsküp yönetimine göre, “Bugün, Vardar Makedonya’sında yaşayan ve tarihin etkileri sebebiyle Slav Makedoncası konuşan halkın önemli bir kısmı ile Ege Makedonyası’nda yaşayan ve aynı etkiler sebebiyle Yunanca konuşan halkın bir kısmı Antik Çağdaki Makedon Krallığı halkına mensup Makedonlardır.”
Yani kısacası ve anlaşılması gerekenin zaman zaman havada, Kardak gibi taştan adalarda ve kiliseler dolayısıyla karşı karşıya kaldığımız hatta gerildiğimiz de ve 'Savaş çıkabilir' diyerek ekonomiyi dolara kurban edip, yeni silahlar almak zorunda bırakılmaya mecbur kaldığımız Yunanistan parlamentosu uzun yıllar sonra ve yukarıdaki sorun yüzünden yıllardır sıkıntı yaşadığı ve tanımadığı Makedonya'nın NATO üyeliğiyle ilgili protokole onay veriyor, 300 sandalyelik parlamentoda bugün yapılan oylamada, Makedonya'nın NATO üyeliğiyle ilgili protokol, 153 vekilin ‘evet' oyunu kabul görüyordu.
Buraya kadar anlatmak istediğimizi, 'anlayan anlar' diyerek barışçıl adımların şart ve anlaşılmasını umarken diğer bir haber daha alıyoruz..
O da; Bloomberg, Sardes adlı bir Türk şirketinin Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun 900 milyon doları altın olarak kaçırmasına yardım ettiğini öne sürdü.
Diken'in aktardığı haber özetle şöyle:
"Maduro'nun, mevkidaşı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı ziyaretinden sadece iki ay sonra Sardes adında gizemli bir şirket çıktı meydana. Ocak 2018'de Venezüella'dan 41 milyon dolar değerinde altın ithal ederek faliyetlerine başlayan Sardes'in bu ilk ticareti, iki ülke arasında 50 yıllık kayıtlarda benzerine rastlanmamış bir işlem. Sonrasındaki ayda hacim ikiye katlanmış ve Sardes Türkiye'ye 100 milyon dolar değerinde altın ithal etmiş.
O zamanın Trump'u, Türkiye'yi bu ticaretten vazgeçirmek için bir heyet gönderdikten sonra Venezüella altınına yaptırım uygulamaya başladığında şirket 900 milyon dolar değerinde altını zaten ülkeden çıkarmıştı. İstanbul ticari siciline kayıtlı 1 milyon dolar sermayeli bir şirket için hiç de fena bir hacim değil.
İki ülke arasındaki ekonomik bağlar çok kuvvetli değil. Venezüella Türkiye'nin en büyük 20 ticaret ortağı arasında yok. Ama bu, Erdoğan'ın 850 milyar dolarlık Türkiye ekonomisini ihtiyacı olan dostları için kullanamayacağı anlamına gelmiyor. Sardes'in altın koridoru belli ki kasımda kapanmış fakat başka yöntemler de var."
Yani daha çok uzatmadan bir merminin fiyatını dert etmektense çözüm yollarına başvurmak ve bu yolların kurşunlara gelmemesi için atılacak olan adımın barışçıl adımlar olduğunu anlamak ama bunu anlarken Arap Baharı adı altında Afrika ve Ortadoğu'daki onca ülkenin karışıklığına, komşu ülke Irak ve Suriye'nin iç savaşa sokulmasına ve ülkenin içindeki sorunları terörize etmeye, ettirmeye gerek olmazken, dün İranlı Rezza Saraf''ın ve bugün 1 Milyonluk sermayeli Sardesi'in kanalıyla komşudan yada Okyanus ötesindeki bir ülkenin altınları başta olmak üzere yer altı ve yer üstü kaynaklarına muhtaç kalmamak için önceliğin iç barış olduğunu, 'Yahu düşünün be bir merminin fiyatı nedir düşünün..' demeden önce bilmek gerek..
Bunu kedisine anlatacak olanlar da korkmadan iki üç ay sonra emekli olacak olan Anayasa Başkanı gibi Merkez Bankasının yeni müdürü ile ekibi gibileridir..