Tetiklere uzanan ellerin yaktığı can sayısının her gün ülkeyi gerdiği bir sırada üstlendiğim sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığım gazetecilik mesleğimin hiçte kolay olmadığını bir kez daha anladım..
Çünkü bir taraftan 'eller tetikten çekilmeli' diye asıl işim olan gazetecilik mesleğim kanalıyla ülkede yaşananlarla, diğer yandan benim de ülkemin yanı sıra bir demiryolu olmak üzere üç gümrük kapısına rağmen ithalat, ihracatın sıfır, işsizliğin diz boyu, göçün devam ettiği memleketim olan Ardahan'ın gelişmesi, ileri gitmesi için siyasiler başta olmak üzere stk'ları, aydınları, okumuş, ileri gelenleri tetikleyeceklerine ne yapacaklarını şaşırıp, geri mevziiye çekilip, siperde kendilerini saklayanlarla kalemimle mücadele etmek zorunda olduğumu anlıyorum..
Neyse artık benim gibi yorulan bilgisayarımın klavyesininin takılan tuşlarını yeniden tetiklerken gözlerin yeniden 'AB'nin yolu oradan geçer...' denen Diyarbakır ve sınır ötesinde olduğu bir sırada AK Parti'nin iki kez milletvekilliğini, bir kez belediye başkanlığını kayıp eden AK Parti'nin ortağı MHP kökenli eski il başkanını Ardahan'da yeniden aday ettiğini öğreniyoruz.
Bu konuyu bir sonraki yazıma bırakıp, ülke de zor yetişen bir aydın olan ve son yılları da 'Soyum Kürt' dediği için Ahmet Kaya gibi yüzüne çatal yemezse de üstü kapalıda olsa kenara itilen, ötelenen Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın ölüm yıldönümüne bakmak isterim.
11 yıl önce aramızda ayrılan örnek aldığımız meslektaşımız Mehmet Ali Birand’ın öldüğüne gün boyu inanmayanlardan biri olarak ölüm haberini alırken birçok yakınım kayıp ederken yaşadığım duygu örneği boğazımın tıkandığı, yüreğimin kilitlendiğini his edip, bu nedenle rahat bir nefes almak için nefes almak için dışarı çıkıp, bir tur atıp, yeniden başına geçtiğim bilgisayarımda art arda gelen mesajların yanı sıra 'Adaylar kimler oldu?' soruları başta olmak üzere siyasi gelişmeleri merak edelerin çalıştığı telefonlara cevap vermeye çalışarak yeniden kaldığım yerden yazıma devam ediyorum.
Kendime geldikten sonra yeniden başına döndüğüm bilgisayarıma bir süre öylesine boş baka kaldım.
Çünkü 55 yaşım boyunca çok karşılaştığım ölümün kardeşim Savaş’ı, babamı, amcalarımı, arkadaşlarımı, dostlarımı ve en son adını Gezmiş'ten alan son beşiğimiz Deniz'i alıp, götürdüğü gibi bu ülkenin barış elçisi, 32. gününün yaratıcısı Mehmet Ali Birand’a gideli 11yıl olmuştu...
Bu usta gazetecinin ölümünün tamda onun çok istediği, bizim ise 'hala umut var' diyerek sarıldığımız barış sürecinde gerçekleşmesi ise insanı derinden üzen diğer ayrı bir ilginç durum ve de kayıptı.
70’i aşmış yaşına karşın 20’lik bir delikanlı gibi gazeteciliğin en güzelini, en etkilisini yapan biri olan ve en önemlisi 'bu ülkeye barış gelsin' diye bir ömrünü veren Mehmet Ali Birand’ı kayıp etmek bu ülke için gerçekten önemli bir kayıp..
Ama şunu da unutmamak gerekir ki Birand’ların verdiği mücadele onların adıyla yaşayacaktır..
Bunun ilk göstergesi de başta Bahçeli olmak üzere hesabından 2012'de yapılan paylaşımda, “Analar, babalar ağlamasın diye özerkliği kabul edebiliriz (Onun için Oslo’yla, Apo’yla ve Kandil’le görüşmeye devam)” ifadelerinin kullanıldığı ileri sürülen ama dün Hoca dediklerine bugün Feto diyenler gibi 'Ben ele bir şey yazmadım' diyerek terleyen Destici hatta Erdoğan'a yaranma sinyal olsun diye değerlendirilen açıklamalar yapan Akşener'e rağmen evimin salonun da bir o yana bir bu yana uçarak bana can, moral veren evimdeki kuşlarım gibi hala uçurulan barış güvercinleridir..
Çünkü o gökyüzüne uçurulan güvercinlerden biride 11 yıl önce kayıp ettiğimiz Mehmet Ali Birand idi..