Başta ekonomik sıkıntılar olmak üzere sosyal siyasal nedenler dolayısıyla içine girdikleri bunalımı aşamayıp, sessiz sedasız hayatlarına son verenler olmak üzere onca yakın, uzak, akraba dostun çekip gittiği ve bizleri beklediği 'öbür' denen dünyaya değil bu dünyaya baktığımızda toplumunun küçük bir zümresinin sülalece mutlu, büyük bir kesiminin ise mutsuz olduğunu anlamak için şu an okuduğunuz bu yazıyı ele almaya çalıştığım Marmaray'a binmeniz ve hemen hemen her durakta binen dilencilerin yalvarışlarını dinlemeniz yeter artar..
Bu yetmez ise benim, senin 'sağ, sol' yetmedi 'muhafazakar, inançsız, laikçi' hatta 'Türkçü, Kürtçü' diyerek kavga ederken her durakta tıka basa dolan Marmaray’da ayakta durup, aralarında geçtikleri deniz manzaralı apartman, villalara bakıp 'oof' çekenlerin o yorgun yüz ifadelerine bakın..
Evet, benim gibi kira derdi olduğunu belirtip, kendisinin de anasının yanında kalmak zorunda kaldığını söyledikten sonra başına gelmedik kalmayan Merkez Bankası Müdiresinin tartışıldığı, bir kadının ölümü başta ulusalcı tayfanın basın ve medyasında olmak üzere yerel seçimlere kilitlenen kamuoyunda bir hayli geniş yer tuttuğunu gördük..
Yani başta yaşanan ekonomik sıkıntı yüzünden kar lastiği alamadıkları hiç dillendirilmeyen otobüslerin karla kapanan, buzlanan yollarda devrilip, onca insanın öldüğü ülkemde bir kadının ölümünün ünlü, ünsüz basın ve medyada neden bu kadar geniş yer bulduğunu merak ediyorum..
Ve ölen kadının 'Bir çobanın oyu ile benim oyum aynı mı?' dendiği ülkede bir anda iktidara gelen AK Parti iktidarı öncesi bu ülkenin en güzel makamlarından birinde çalışıp, emekli olduğunu ve Marmaray’dakilerin düşmemek için tutunduklarıyla uzaktan izleyip, imrendikleri Marmara denizinin ortasındaki Adalarda ve denizi izleyen bloklarda oturanlardan birisi olduğunu öğreniyordum..
Yani eşinin soyadı Altan olunca rahat bir yaşam yetmedi Türkiye’nin ilk kadın Hazine Genel Müdürü unvanını alan ve 'ölüye bile yer kalmadı' denen İstanbul'da senin, benim cenazemin siyasilerin yanı sıra gazetecilerin doldurduğu söylenen Silivri'ye ya da gerçek bir balçık olan Gebze'nin dağı başına gönderilirken bu rahmetli, üzeri çizilen Ağ saçlı hemşerimin iki ay daha başkanı olacağı Şişli'deki Teşvikiye caminde cenaze namazı kılınıp, Zincirlikuyu mezarlığına defnedilen Aysel Öymen idi.
Eşi, benim gibi gazeteci olsa da Allah’ın 'yürü kulum' dediklerinden mi bilmem ama bir haber ajansının da kurucusu olan ama o da yetmedi milletvekilliği, memleketim Ardahan'a 30 yıldan fazladır asaleten bir müdür atayamayan turizm bakanlığı, CHP gibi Parti'nin genel başkanlığı falan, filan..
Kısacası Marmaray'da ele aldığım bu yazımı ayakta sallana, sallana cep telefonumla yazıp, zor bitirirken bu ülkede küçük bir zümrenin hep rahat ettiği, bunun değişmesi umuduyla oy veren büyük kitlenin de ya muhafazakar, ya komünist ya da Kürtçü, Türkçü olarak adlandırılıp, kavga ettirildiğini bir kez daha anlıyordum. Çobanın, cahilin, makarnacının oyu ile iktidara geldiği ileri sürülerek, bizler gibi toplumun büyük kesiminin aşağılandığı gibi dışlanmak istenen merkez bankası müdiresi hanım kendisini oraya getiren İktidar gibi ve 'mecliste ne işiniz var, orayı hal etmiyorsunuz' diye DEM'li, Hüdaparlılar dövülürken, İstanbul'da öldürülen ama faili meçhul kalan 17 bin cinayet gibi hala aydınlatılamayan ve 'katilleri niye yakalanmıyor?' diye sorulduğunda savcılık dahil kimsenin cevap vermediği Ardahan Kocaköylü hemşerim Murat Aydemi kim vurduya giderken, asaletlilerin kızı, gelini, eşi, anası hazine müdiresine bolca rahmet okunurken..