Eskiler der ki; Gürcülükten bile önceleri Cınıvızlar (Cenevizli-Romalılar) daha görünmeden Uğuz Dağı ile çevresindeki yaylalarda Uğuz (Oğuz) denilen çok iri yapılı bir millet yaşarmış. Bu Uğuzların bir beyi varmış ki bütün Ardahan ve Cavk da denilen Akhılkelek ile Zegan (Posof’un Ilgar ve Cin Dağı kesimleri ile Şavşat sınırındaki Arsiyan Dağı etekleri) bunun mülkü imiş. Bu Uğuz’un dağı ile çevresinde ve Kura suyu üzerindeki kışlaklar bu beyin has otlağı imiş. Öteki dağlar ve anılan yerlerde o zamanlar hep çamlık ve ormanlık imiş.
Uğuz Dağının yanında her yıl 300 araba ot biçilmekte olan Uğuz’un çayırını bu bey her yaz bir Uğuz’a biçtirirmiş. Biçen adam buralarda yaylayan ve çok iri birisiymiş. Bu Uğuz, Uğuz çayırının 300 arabalık otunu bir günde hem biçer, hem de yığarmış.
Uğuz bir yaz günü buraları tırpan ile biçerken bacısı kendisine öğle yemeği getirmekteymiş. Sıcakta biçenle uğraşırken kendi terinin buğusu gözlerini bürüyen Uğuz çayırın gür bir yerinde kızgın kızgın çalışırken bu sırada omzunda heybesiyle öğle yemeği getiren ve yanına yaklaşan bacısını gözü görmez ve otlarla birlikte onu da ikiye biçmiş. Bunu yaparken bile farkına varmamış. Kol başına geldiğinde belinden çıkarttığı masatını tırpanına vurmaya çalışan Uğuz bir debakmış ki tırpanı al kana boyanmış.
“Bir hayvanın canına mı kıydım” diyerek yazıklanırken hemen o kol boyunu dolaşmış. Bir de ne görsün, öğle yemeğini getirmiş olan bacısını ikiye biçmiş. Hiddetle masatı yere vurmuş, aktaştan olan masatın yarısı çayıra saplanmış. Bugün dışarıda kalan kesimi bir adam boyundan yüksektir. Ellerini yere vurup tırpanı da bırakarak hemen bacısının iki parçasını birleştirip masatın dibine gömmüş. Kendisi de kederinden Uğuz dağının tepesine çıkmış ve orada ölmüş.